Ercan Akın'ın küratörlüğünde,10 sanatçıdan oluşan "Kusurlu Güzellik" adlı sergi Japon kültürünün estetik felsefesinin temel kavramlarından biri olan wabi-sabi öğretisinden ilham olarak ortaya çıkmakta.
Wabi-Sabi" bir şekilde Japonya'ya özgü estetik beğeniyi görünür kılan,cisimleştiren bir kavram olarak 1500'lü yıllarda ortaya çıktı.
Wabi–Sabi kavramı, güzelliğin kusurlarla daha estetik olduğunu savunan,gösterişten uzak, daha basit bir yaşam tarzını ifade eden bir dünya görüşünün altını çizmektedir. Wabi-sabi bu anlamda bulunduğu yüzyıl içinde, cömertlik, süsleme ve zengin malzemelerin hâkim estetiğine karşı bir tepki olarak kendisini, kusurluluk ve yeryüzünde zenginlik, her şeyden önce otantikliğe saygı göstererek güzellik bulma sanatı olarak kendini ortaya koydu.Japonya'da bu kavram o kadar derinden insanlara içkindir ki, Batılı bir bilinç tarafından açıklanması ve anlaşılması zordur.
Wabi-sabi, felsefi izlek olarak fiziksel dünyadaki geçici bir güzelliğin vurgusunu, manevi dünyadaki yaşamın geri dönüşümsüz akışını yansıtan sezgisel bir beğeniyi ifade eder. Wabi-sabi, bize bu gezegendeki geçici varlıklar olduğumuzu; etrafımızdaki maddi dünyanın yanı sıra bedenlerimizin de toza dönüşme sürecinde olduğunu hatırlatır.Doğanın büyüme, çürüme ve erozyon döngüleri hem bedenimiz hem dünyamız üzerinden geçen zamanın izlerinde melankoliyi benimsemeyi öğretir.Her şeyin uyumsuzluğunda melankolik bir güzellik bulan mütevazı, sade, kusurlu ve hatta (dağılmış), estetik bir duyarlılıkta var olan sade bir güzelliği işaret eder.
Wabi-Sabi’nin en iyi örneklerden biri çömlek formunda görünür. Japon çay törenlerinde kullanılan çanak çömlek formları, tamamen birbirine benzemeyen,asimetrik tamamen ünik su bardağı ve kaplarını işaret eder.Üretilmiş her bir kap ya da saksı formu düzensiz bir şekle, bitmemiş kenarlara sahip olarak doğar.Bunların hepsi kusurların onaylanması anlamında çömlek yapımında ustalığı daha anlamlı kılan unsur olduğunun altını bilgece çizer.Kap ve insan arasındaki semantik bağ bu şekilde kültürde ortaya çıkar.Kap olarak bilinç biz insanlar olarak,yaşamımız ve vaat ettiğimiz şeyler arasında kişiliğimizin bizi gerçekte kim olduğumuzu belirleyen bazı unsurları görünür kılar.
Günümüzde kullandığımız nesnelerin ömrü veya giysilerimizin giyilme şansı artık bilindiği üzere çok fazla değil,bunun sonucunda seçtiğimiz eşyalarının tadını çıkarmak yerine sürekli yenilerini almak için onları atıyoruz, yeniliyor veya mümkün olan en kısa sürede değiştiriyoruz. Modern yaşamlarımızda eskimeyi planlama, ve bundan haz alma duygusu ertelenen bir yaşamla paralel olarak işliyor.Sergi bu anlamda kültürel ekolojinin çeşitliliği ve özellikle tüm duyusal deneyimlerin tek boyutlu dijitalleşmesine yönelik hızlanma eğiliminin aksine, insanın içine dönmesine yönelik arzu edilen bir durma anını işaret eder.Genellikle içinde yaşadığımız modern dünyanın teknolojik ahlakı tamamen Wabi-Sabi'den yoksun aklına karşı bir çeşit ayna vazifesi görme amacını taşır.
Sergideki işlerin form olarak varlıkları nesnelere bakış açımızla çelişen bir büyüsellik isteğini sanki dünyaya geri kazandırmaya çalışır.Sergi bu anlamda sessiz güzelliği takdir etmek, varlığın özü olan tamamlanmamışlıktan korkmama cesaretini, şeyleri olduğu gibi kabul etmeye istekli olmanın vurgusunu izleyiciye taşımayı amaçlar.Bu anlamda sergi bir şeyi süslemeden yapmak gibi bir zihni terbiyeleştiren bir doğulu estetik deneyimine,ve beraberinde bir güzellik düşüncesinin sessizliğine yoğunlaşmaktadır.
Mehmet DERE
07.08.2019
Yorumlar