İkinci meselemiz Contemprorary
Istanbul. Bu metinde iki anahtar kavram olarak kriz ve
fırsat kavramlarını bir oyun alanı piyasa-fuar ilişkisi üzerinden
değerlendirmeye çalışacağım. Bu anlamda “fuar
deneyimini” ve “gerçeklik olarak fuar”
anlamında fuarı iki ayrı kavram olarak ele
almayı tercih ediyorum.Fuarın fuarla sınırlı olmadığı bir
performans mekanı olarak ; Fuar’ın herşeyin herşeyden yeni anlamlar
–anlamdırmalar çıkarabildiği bir
brikolaj olarak tahayyül etme taraftarıyım.İkinci olarak Fuar’ın psikesi olan
ekonomik sahnesini talep ve arz oyununun sanat üzerinden cisimleştiği yerlerden
biri olarak okuyorum. Bu anlamda Fuar alanı ve gerçekliği Bauman’ın
tabiriyle "anlam arayışındaki göstergeler
ile gösterge arayan anlamların gezintiye çıktığı" konumlandırılmış bir alan üzerinden okumayı tercih ediyorum.Görünüşte
herşey satıştan ibaret olsa da oyunun işleyişi (sanatçı-göstergeler-anlamların
karmaşık dialektiği) eserleri mallara dönüştürür ,ve akabinde arz oyuna dahil
olur fakat oyun esasında tek bir bileşen etrafında oluşturur.O bileşen talebtir
çünkü mal varlığını talebe borçludur.Bu metalaştırma süreci sanat
fuarlarının gizil bir arzusu ortaya
çıkarıyor, talebin devamlılığı ve buna bağımlı olarak kendi hegemonik
hiyerarşisini ve gösterge gücünü
Sanatçılar
–izleyici ve bunun dışında kalan herhangi bir x 3.şahışın payına düşen artık
hedeflenen bir tüketici üretiminin kurbanı olma talihi-ya da talihsizliğidir.
Bu kompleks alan üzerinden tartışırken fuar
gerçekliğinin sadece fuarla kalmadığını altını çizerek vurgulamak istiyorum.
(1)…Artık sanatsal değer, enformasyon ve iletişim piyasasına dayanma
eğilimi gösterir…. Bu yüzden, çağdaş sanat ile seyirci
topluluğu arasındaki ilişki, artık takdir ve hayranlık isteği üzerine değil,
tahrik ve skandal üzerine kuruludur….
Çağdaş
Sanat Fuarları bu anlamda istenmeyen-birbirini kabul etmeyen biraradalıkların kendisiyle
uğraştığı bir polemik kavramının mekanıdır. Sanat ile sanat olmayan arasında bir alışveriş oyunu , elit bir eğlence ile kitle kültürü arasına sıkışmış bir modernlik deneyimi.Tüm
oyununun izleyicilerini kendilerinin bilmese tükettikleri tek şey olan ‘çağdaş ' kavramının çılgınca
tüketimi ya da özerk bir gerçeklik olarak sanat
fikrini sonuna kadar sömüren bir ‘tercih özgürlüğü’.
Farzedelim ki fuarda bir çatal gördünüz ve bu sizin evinizde bulunan çatalla bire bir aynı ve sanatçının biri gelmiş bunu bükmüş sunumda şık beyaz bir kaide üzerinde sergilenmiş vs. İzleyicinin bakış açısından bakarsak olay nedir? Gayet nettir!!! Bunu bende yaparım .Böyle bir gerçeklikten bahsediyoruz aynı zamanda.Fuar gerçekliğinin fuarla sınırlı olmaması dediğim nokta da bu.Sanatın estetik bir uğraş ve meraktan kurtulamadığı bir şimdide varolmasına karşılık *şimdinin banalliğine (Cuauhtemoc Medina Çağdaş sanat 11. Tez adlı makale) direnme ve düşünme anlamında bir zamana nasıl sıçrayabiliriz?
Contemprorary
İstanbul Fuar’ında Ali Elmacı’nın çalışmasının görünür kıldığı bir gerçeklik
var. Çağdaş sanatın kamusal temsili ve iletişimi. İzleyici sanat olan ile
olmayan alan arasında bir ayrımın olmadığı gerçeklikte sanatı nasıl tanımlıyor?
Daha uç bir önermeyle izleyici kendisinin artık bir sanatçı olduğunu biliyormu?,
Ya da her şeyin sanat olabileceğini ?
Elmacı’nın işi acaba ne diyor? Çalışma maddi anlamda hem resim hem heykel olarak varoluyor , Peki ya metin olarak? Ne okuyabiliyoruz? Bir fuar alanında estetik deneyimin özerkliği gibi birşeyden bahsedemeyeğimize gore izleyicinin de bir karşılaşma olarak onu yeterince kavrayacak ne zamanı ne de boşluğu olabilir.
Elmacı’nın
heykelinin saldırılması haberini semptomatik olarak okuyalım.Eserin sergilendiği
yer Cİ olması büyük bir şansmı yoksa talihsizlik mi? Kriz mi ? fırsatmı?
Eğer Elmacı çalışmasını İstanbul’da herhangi bir galeri de sergileseydi
çalışmasını bu kadar görünür
kılabilirmiydi? Sanmıyorum peki bir tepki alırmıydı bu daha düşük bir ihtimal, çünkü
toplumun fuar algısı ve galeri gezme sanat eserini algısı arasında
sosyolojik ayrımlar olduğu kanısındayım.Contemprorary İstanbul fuarı daha
politik olduğunu iddia eden ve bu gerçeği bir metapolitika olarak imgeler üzerinden afişe eden bir çok işlerle dolu..Bunu unutmamak
gerekir. Örn.ilk aklıma gelen Dantel den Atatürk büstü gibi..
Abdülhamit
imgesinin Elmacı’nın bu heykel formunda buluşan çalışmasında varolma sebebi acaba ne olabilir ? Elmacı’nın işinde yüzer –gezer gösteren olarak Abdülhamit
imgesi acaba son dönem Abdülhamit tartışmaları üzerinden bir köken tartışmalarına gönderme mi yapıyor ?Yoksa
sadece bir jpeg virtüözlüğü mü?.Keşke bizi bu konu da sanatçı aydınlatsa.
Octavia Paz
‘Bir geleneğin eleştirisi , bir
geleneğe ait olma bilinciyle başlar der ,yani esasında geleneğin dışı
yoktur yani gelenekte paradokslar gibi
dialektiktir.Bu nokta sanatçının gelenekle arasına bir mesafe koyma ve o geleneğin bir parçası olma bilinci durumunu işaret eder.Bu tarihsel süreklilik kavrayışı özellikle türkiyeli sanatçıların form üretirken es geçtiği bir nokta olarak varolmakta.Geleneği bu anlamda eski formları dekupe anlamda üretme, kopyalama , modernize etme gibi, bir form tekrarı olarak okuyorsanız çok modern bir deney alanındasınız
Bauman bu anlamda ; sanatçıların sahip olduğu (postmodern
zamanın içinde bulunduğu) güvenilir metotların yokluğu durumunu şöyle özetler
(2)….Kendi
eserleriyle ortaya çıkan Pratik , bırakın “estetik değeri” bir toplumsal olgu
olarak bile mevcut değildir;ayrıca ilerde böyle olacağını önceden kestirmenin
de hiçbir yolu yoktur.Sonuçta bir kişinin geleceğe güvenebilmesinin tek
koşulu,geçmişin bugünün uymak zorunda olduğu
otoriteye sahip olmasıdır.Bu da böyle olmadığına gore sanatçıların
önünde tek bir olanak kalıyor:deney yapma…
Konuyla
ilgili internette yer alan haberlere baktığımda ve olayın videosunu izlediğimde sosyal
medyada yeralan kadar bir ‘hardcore’ zıtlık göremiyorum.Bir antagonizma olarak eser
ve durum sürtüşme yaratmıyor. Sadece haber değeri var.Kendi iktidarsızlığını
görmeyen ve bilmeyen iki konum arasında eser daimi bir muamma olarak kalıyor. Sanatçının tepki alması doğal bunun için sadece biraz
hermeneutik yapması yeterli.
İzleyicinin bakış açısında veya algısında kendi
hayat görüşü tercihleri , ideolojik kodları , kişisel tercihleri vardır, bu
izleyicinin anlama biçimini ve bakış tarzını etkiler.Kişi çalışmayı anlamaya
çalışırken ideolojik kodları ,düşünce
dünyasını biçimlendiren yargılarının deneyimi altında bir sınıflandırma –okuma
yapar. Ne görmek istediğimiz bizden bağımsız değildir.
Çağdaş
sanatı oluşturan bu yorum farkların çoğulluğu çağdaş sanatın izleyicine sunduğu
bir yorumlama hakkıdır.Bu noktada bir parantezle söylemek gerek; izleyicinin yorumlama hakkı olduğu kadar, izleyicinin de sanatçı tarafından eseri nasıl cisimleştirdiğini bilme zorunluluğu
vardır. Gerçekten biz işin kendisiyle sanatçının ne anlatmak istediğiyle doğru
soruları sorarak bir yorumlama hakkına sahip olabiliriz.
Sanatçının
yorumu bir temsil politikasıdır ;bu imgeyi formda nasıl bir bakış açısı
oluşturacak şekilde konumlandırdığı
noktadır. Abdülhamit imgesinin refleksif ve ideolojik uçuculuğu dialoğu
önemsemez ve ilgilenmez , imge çalışmada sadece vurucu bir anektoddur.Hito Steyerl
‘in tariflediği çağdaş sanatın ‘vurucu
iş’ tanımını bu anlamda tekrar hatırlamak gerekli ve unutmamız gereken üretim alanını çarpıcı
ve gösterişli etkileyici ve sansasyonel
olan üretimin hala ..gelişmesini ivme kazanmış sömürüye borçlu.. olduğudur. (Hito Steyerl Sanatın politikası Çağdaş Sanat ve Post Demokrasiye geçis S.87)
Haberlere
baktığımda tartışılması gereken sanatçının çalışması iken sanatçı üzerinde
üretilen devrimci okumayı şüpheyle karşılıyorum. Bu tavrı sanki sanatçının
gerçeklikte yerinden edilmiş muhalefet gücünü yeniden üretiyormuş gibi devrimsel bir okuma gibi görünse de son
derece muğlak ve suni.Çünkü çalışmasının doğası bir ön kabül olarak fuar tarafından tescillenmiş sanat statüsünde varolmakta.Bu sözde negatif ilişki elimizde kalan - sömürülen
“çağdaş” kavramının –çağdaş sanat piyasası tarafından sömürdüğü
nitelikler(in)den biridir.Dialektiği ve dialoğu olmayan bir kültürel muhalefet.
Sansür ve baskı üzerinden dile getirilemeyen ilişki
üstü örtük bir temsil krizidir.
Farkındalık
yaratma ,toplumsal çelişkilere işaret etme
seyircinin algısını ters yüz etme gibi jestler artık sanatın şok etkisi
politik olma iddiasındaki eserlerin estetik
politikasını oluşturuyor.Peki bu politika içerisinde sanatın üretim ve
sergilenme koşulları, İşin mutfağı? Fuar deneyimi içerisinde bu tavır hiç olmadığı
kadar politik olma iddiası taşıyan çalışmalar için izleyiciye bir like kadar
yakın.
Rancier
ci anlamda politik mesafeyi hatırlamak bu noktada önemli.
Bu
mesafe ..yapıtın ortaya konuluşu ile onu yorumlama rejiminin arasında zengin
olanak sağlayan bir boşluk,bir bağlantısızlık ,bir yarık olarak
varolmaktadır.Yapıtın gücü ve estetik etkileyiciliği bu yarık sayesinde ortaya çıkar
, tekillik ve bağlantısızlığının
garantiye alınma sorunudur.
(3)…Tahakküm
gerçeğinin merkezine doğrudan eylemde bulunan sanat politikasının temel sorunu
budur.Sanatın kendi alanının dışarı çıkması,tıpkı politik eylemin hasmını
iktidar sembollerini hedef alması gibi;sembolik bir gösteri halini alır.
Sanatçının
yanındayız peki sanatının diye bir soru
sorsak? Çağdaş sanatın herkesi oyuna dahil edici bir etiği buyurmasına karşılık
sadece kendi üyelerine toleranslı davrandığı kabileci yaklaşımı olduğunuda
unutmamak gerekir. Bir uzmanlar, elitistler tarafından toplumsal olmayan bir
duyarlılığı amaçladığı bile söylenebilir. Çağdaş sanatın içinde artık hedef
olarak koydugu : zamanın modern ihlal estetiğine gönderme olarak sürekli bir yenilik , etki arayışını ve imge tüketimin enflasyonunu amaçladığı unutmayalım.
Türkiye’de
Çağdaş Sanatında gelenek ve modern kavramlarının algısı politik
olduğunu düşünen sanatçı için hala bir tabu.Tanpınar cı anlamda söylersek devam ederek değişmek , değişerek devam etmek ,bir kültürel dialektik yarası
Bu
konuda izleyicinin asla öğrenemeyeceği bir alanda estetik sanat rejiminin
paradoksu daha çarpıcı biçimde belirginleşiyor. Sanatın özgürlük vaadi ile hicivsel olarak söylersem eserin yalnızlığının sunduğu özgürleşme
vaadi. Sanatın bağlamı artık tarihsellikten koparılıp sadece şu an olan ile ilgilenmektedir.Bu da oldukça çağdaş
ve güncel.Sorunun kaynağı , gideceği yeri bilinmeyen, ucu açık, büyük bir
tartışmanın konusu.
(1) Mario
Perniola Sanat ve Gölgesi (3.sanat Sistemi adlı bölümü)
(2) Zygmunt
Bauman Postmodern ve hoşnutsuzlukları syf.153
(3) (Jacques Ranciére, "Politik Sanatın
Paradoksları", Özgürleşen Seyirci içinde, (İstanbul: Metis, 2010), s. 48-77.)
*Video link https://www.youtube.com/watch?v=394IDyY6CG0
Yorumlar