ŞEKER KARŞILIĞINDA ŞEKER TUZ KARŞILIĞINDA TUZ
VIVA ART FOR FRIENDS
Gift kelimesinin
İngilizce de hem armağan, hem de yetenek anlamına gelmesi manidar bir nüanstir.
Sanatın armağan olma fikri, hem sanatçıya bahşedilmiş bir yetenek olarak hem de
sanatçının dünyaya armağanı olarak ele alınabilir. Lewis Hyde Armağan /
Sanatsal Yaratıcılık Dünyayı Nasıl Değiştirir? adlı kitabında bu konu üzerindeki çalışmasında ince bir kavramsal arkeoloji
yapar. Bu kitabın varsayımı, sanat eserinin bir meta değil, armağan olduğudur.
Ya da modern duruma ilişkin daha kesin bir ifadeyle, sanat eserlerinin biri
piyasa, diğeriyse armağan ekonomisi olmak üzere aynı anda iki ekonomiye tabi
olduğudur. Ne var ki, bu ekonomilerden sadece biri baskındır: Sanat eseri
piyasa olmadan varlığını sürdürebilir, ama armağanın olmadığı yerde sanatın
varlığından söz edilemez. Lewis Hyde söz konusu kitabında armağan yani
yeteneğine emek harcamayı seçen her çağdaş sanatçının piyasa mübadelesinin
hüküm sürdüğü bir toplumda sanatçının yaşamını nasıl idame edeceği
sorusuyla er geç karşılaşacağını
belirtmekte.
Bu durum üzerine
düşünürken şok edici bir tesadüf olarak
‘Medyartiz’ ismiyle Etem Şahin & Gizem Karakaş’ın beraber
gerçekleştirdikleri sergi-performansına tanık oldum. Etem aynı zamanda Izmir'de
Sütüdyo adlı bir non profit mekanın sorumluluğunu üstlenerek, bağımsız
projelere ev sahipliği yapıyor. Sütüdyo'nun ikinci sergisi ise Etem ve Gizem'in
beraber gerçekleştirdikleri
‘korsan-sergi’ projesiydi ; bu proje fikri Etem'in 7 yıl önce Fransa'da kaldıkları
evinin son günlerine rastlıyor, arkadaşlar arasında dağıtılan eşyaların
yokluğuyla bir stüdyoya dönüştürülen bu mekan aynı zamanda Etem ve Gizem'in bir bileşkesi.GIZETEM
Korsan sergi iç
ve dış olmak üzere iki alanda farkli biçimlerde varoluyor.
Sütüdyo'da iç
sergi mekanında gösterilen video iş Big in Japan; Etem’in bilgisayarının webcam’ine
yakalandıkları sohbetlerinin planlamadan kaydedilen 36 dakikasını kapsamakta.
Burada o hafta içinde “Otoportre” isimli deneysel yazınını okudukları, aynı zamanda
bir fotoğraf sanatçısı olan, Edouard Levé’ye bir övgü yapma niyetini taşıyorlar.Videonun
sonunda anladıkları gibi aslında bütün bu sohbet Edouard ve yakın arkadaşı,
aynı zamanda onunla ortak işlere imza atıp onun intiharı ardından ona övgü
niteliğinde French Courvoisier isimli bir film de çeken Valerie Mréjen etrafında dönmektedir.
Etem ve Gizem serginin ilerleyen saatlerinde serginin devamını performans
halinde
genişlettiler. Sütüdyo'nun dış duvarında kopyalanan 16+1 parçalık koleksiyon
(birinci olarak serginin M/M’in TokyoPalace font’uyla hazırlanmış afişi) birbirlerine
gönderdikleri ya da birbirleri için ürettikleri nesne ve görseller ile birlikte
arkadaşlarının onlar için ve onların arkadaşları için ürettiği görsellerden
oluşuyordu. (ki sonradan öğrendiğime göre Gizem ilk kez sergideki performans
esnasında Etem’in koleksiyonundaki parçaların sahiplerinin bir çoğu ile
tanışmış)
Bu 23 dakikalık
performans birlikte kaldıkları dönemde paylaştıları küçük anıları içeriyordu,
bir nevi kendilerini ne kadar katarlarsa serginin anlami büyüyordu, korsan-sergi bir anlamda
sergilenen ve devam eden süreciyle beraber işi burada ve şimdi olarak şeffaflaştırıyordu. Etem ve Gizem
dönüşümlü olarak kendi hikayelerini ya da daha doğrusu kopyaladıkları işlerin
görsellerini hikayeleriyle beraber anlatarak duvara asmaya başladılar.
Performans sırasında bir müzayede
ironisinin işin sunumuna dahil edilmesi çifte anlamlı bir yorumlamaya açıktı.
Sanat dünyası için müzayedeler bir çeşit barotmetre niteliğindedir. Sarah
Thorton “sansasyonel” Sanat
Dünyasında 7 gün adlı
kitabinda ‘Sanat sadece ona birinin vermeye hazır olduğu miktar kadar
değerlidir’sözünden
işlerliği halen geçerli olan bir klişe olarak bahseder. Bir müzayede piyasa
ekonomisinin sanat üzerindeki varlığını gösterdiği gibi aynı zamanda arz ve
talep olarak gizli bir inanç ekonomisinin şifrelerini sunar. Türkiye'de son
dönemde Santralistanbul kamu adına toplanan eserlerden oluşan kolleksiyonunun müzayede ortamında dağıtılması, AKM veya Ankara müzelerinin
belirsiz akibeti, Borusan Art Center’in kapatılması gibi (buna son dönemde Emek Sinemasını da dahil edebiliriz), yaşanan olaylar
sanatçılar açısından sözün bittiği yerdi. Açıkcası ben bu durumu Türkiye'deki sanat
ortamının vicdan ile cüzdan arasında sıkışmışlığının
krizi olarak
değerlendiriyorum.
Korsan sergi
performasında oluşan geçiçi enstalasyon bir şekilde Etem ve Gizem'in ortak
hafızasındaki tüm anılara işaret etmekteydi. Bana bu işlerin armağan olarak
çıkıp kopya olarak üretilmesi/sergilenmesi fikri verme yükümlülüğü, kabul etme
yükümlülüğü ve mukabele etme yükümlülüğü barındıran/doğuran bir armağan
ekonomisinin uzantısı gibi geliyor.
Örneğin
üniversiteden ortak arkadaşları Charles'ın hediyesi oğluyla beraber çektikleri
video screen karesi hayran olduklari baba oğul aile üçgenini gösteriyor. Bir
diğer iş Gizem'in Camille Laurelli ile yaptığı röportajdan sonra kendisine gönderdiği tipografik olarak üretilmiş üç kibrit
fotoğrafı. Gizem bu sergi için kibritleri kurgularken ‘İCİ’ kelimesini
farketmiş. Ici ‘şimdi ve burda’ anlamına geldiği gibi ilham verici şekilde korsan sergiyle bağını yeniden kuruyor. Bir diğer iş
ise benim çok sevdiğim, herkesin de kolayca sahip olabileceği ‘sahte
Clairefontaine’ işi.
Hikayesi ise Etem'in Fransa'da
kaldığı evinin son gecesinde gerçekleştirdiği bir e-bay müzayedesine ait. Etem
arkadaşı Luca’ya bir tuğla ve Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” kitabını hediye
etmiş. Luca 6 ay boyunca çalıştığı Istanbul Bienali'nde yer alan Clairefontaine’in bir işini bu
yarısı kopmuş tuğla ile yeniden üretmiş.
Bu yolculukta
yokluğunda varlığını keşfetmek için
ortaya çıkmış nesneler de var. Gizem'le Camilla Caneque adlı
sanatçının performansı hakkında
yazışmaları sonunda kendisine
bıraktığı 27 numara flamenko ayakkabısı gibi. Bu nesneyi (ilginç bir anektod ) Gizem kendi serisinde sahibini tanımadıği tek
iş olarak nitelendiriyor.
Etem ve Gizem'in
performansı izleyici için sanki
öteki anlamında kendinden
çıkan ve sonra kendini bulmak üzere çıkılan bir yolculuk deneyimi sunuyordu.
Bir yüzü keşfetmek istiyorsan ‘başka’ sözcüklere kendini açman gerekir, biriktirilmiş
hikayelerin görünen ve kaybolan dili bir çok şey fısıldar.
Ama filmin sonu
yok.
Bu sergi sadece o
an için vardı ve artık yok, tıpkı
havanın armağanı tozlar gibi.
Yorumlar