Ana içeriğe atla




mete çubukçu'nun " hangi filistin? "

filistin’in fiilen ikiye bölünmesi, geriye dönülmesi zor bir noktaya ulaştı. israil, uzun süreden bu yana gazze’yi kendi haline bırakıp filistin’den koparmak istiyordu. bunu hamas kendisi gerçekleştirdi.

hamas militanları sanki israil’in işgal ettiği topraklardan bir kısmını ele geçirmişçesine toprağı öpüp, namaz kılıyor. gazze’deki güvenlik binasına hamas bayrağı asarak ‘islam devleti’ne giden yolun ‘müjde’sini veriyor. el fetih’in önde gelen bir ismi israil’in bile yapmadığı bir uygulamayla bahçede infaz edilerek, sokaklarda sürükleniyor. arafat’ın evi basılıp kişisel eşyaları yağmalanıyor. hatta fotoğrafları ayaklar altına alınıyor. israil askerleri de arafat’ı aşağılamak için 2002’de ramallah’taki karargâhının duvarına işemişlerdi.

diğer yandan, el fetih yönetimi yıllardır sürdürdüğü iktidarı kaybetmenin hırsıyla, çürümüşlüğünden taviz vermeden hamas’ın köşeye sıkışması için elinden geleni yapıyor, israil’den destek alıyor. muhammed dahlan gibi isimlerle çalışmaya devam ediyor. dahlan hamas baskını öncesi mısır’a kaçmış durumda. şimdi el fetih yönetimi dahlan’ı sorgulamak için mısır’a heyet yolluyor. gecikmiş bir uygulama olsa da olumlu bir adım olabilir.

abd, batı ve israil ise seçimlerde işbaşına geleceğini bile bile hamas’ın seçilmesine göz yumuyor. ardından da siyasi süreçteki uygulamalarını görmeden, bu sürece katılıp törpülenmesini beklemeden ambargo uygulayarak hamas’ı daha da uç bir noktaya sürüklüyor, radikalleşmesine katkıda bulunuyor. yani herkes elbirliği yaparak filistin’i tanınmaz bir hale getiriyor, filistin halkını çürümeye yöneltiyor.

şu anda de facto olarak iki filistin yönetimi söz konusu. hamas yönetimindeki gazze, el fetih yönetimindeki batı şeria. son gelişme sonrası batı alemi mahmud abbas liderliğindeki filistin yönetimine koşulsuz destek verip, para musluklarını açarken yine yanlış yapıyor. bir süre sonra israil’in gazze’ye saldırması sürpriz olmayacak. artık hamas gibi bir gerekçesi mevcut. peki, böyle bir durumda batı şeria’daki filistinliler ne yapacak? israil destekli abbas’ın el fetih’ini mi destekleyecek, hamas’a rağmen israil saldırılarına mı karşı çıkacak? tabii ki ikincisi olacak.

halkın büyük çoğunluğunun sağduyu içinde ateşkes ve birlikte mücadele istediği bilinirken her iki tarafın ‘savaş ağaları’, denetimsiz silahlı çeteleri filistin’i bu duruma getirdi. halk ise olan biteni kenardan acı çekerek seyrediyor. yani mücadele halkın mücadelesi değil.

ne ismail haniye ne de halid meşal hamas üzerinde söz sahibi. gazze’de el fetih bürolarını basan yüzleri maskeli militanların ellerindeki yeni silahları kim yolluyorsa örgütü de o yönetiyor.

filistin mücadelesini ‘islam’ mücadelesine çeviren, gazze’yi islam toprağına dönüştürdüğünü sananlar, gazze’yi dünyanın merkezi sanıyor. oysa gazze kimin umurunda! gazze’nin geldiği durumun sorumlusu israil ambargosu, açlık ve iktidar çekişmesi olduğu kadar, bölgeyi, krizi yönetemeyen hamas’tır.

hükümet olmadan önce, sosyal örgütlenmesi, alternatif yapılanması ile toplumu ayakta tutmayı başaran hamas asıl zor olanı; yani ambargo altında alternatif bir yönetim ve örgütlenme biçimini başaramayarak dünya görüşü ve mücadele anlayışının ne kadar tek yanlı, kısır olduğunu gösterdi. hükümet olmayı sadece silahlı birliklerini sokaklara salmak sandı.

mogadişu’dan farkı kalmayan 1.5 milyonluk bölgenin ‘islam devleti’ olmadan önce yönetilmeye ve düzene ihtiyacı var. ortalıkta silahlı çeteler, aşiretler kol geziyor. herkes kendi kanununun uyguluyor. kadınlar bir gün sonra neyle karşılaşacaklarını; başları açık biçimde tv’ye çıkmamaları konusunda tehdit alan kadın spikerler ne yapacağını bilmiyor. el kaide anlayışı gazze’ye yerleşiyor. el fetih’in de büyük katkı sunduğu bu manzara sonrası hamas sözde bir düzen sağlamaya çalışıyor. bir süre sonra 101 gündür haber alınamayan bbc muhabiri alan johnston kurtarılırsa şaşmayın. hamas, “biz geldik düzeni sağladık” diyecektir.

tarihi ihanet

oysa geçmişte de filistin’de bugün yaşananlara benzer çatışmalar olur, kendi içlerinde bölünme yaşanır, en sonunda da ‘ortak düşman’a karşı bir araya gelinirdi. ama artık konjonktür, gidişat ve liderlikler çok farklı. filistin’in fiilen ikiye bölünmesi, geriye dönülmesi zor bir noktaya ulaştı. israil, uzun süreden bu yana gazze’yi kendi haline bırakıp filistin’den koparmak istiyordu. bunu hamas kendisi gerçekleştirdi. israil’in batı şeria’daki filistinlileri kuşa çevrilmiş, elleri bağlanmış bir devlete mahkum etmesine de çok az kaldı. basiretsiz yönetimi ile mahmud abbas da ancak bunu ‘başarabilirdi’.

eğer filistinliler, batı şeria’da devlet olmayan bir devlete, hele gazze ne idüğü belirsiz bir ‘islam devleti’ne razılarsa bu kendi sonlarını hazırlamaktan başka şeye hizmet etmeyecektir.

şu anki durumda filistinlilerin bir araya gelmesi zor görünüyor. her iki örgütün de yaşadığı çürüme, yozlaşma, çeteleşme ve lümpenleşme had safhada. üstelik hamas eleştirdiği el fetih’i aratmayacak yöntemlere başvuruyor. aslında fetih, hamas’ın hamas da fetih’in aynadaki yansıması gibi.

filistin için artık üçüncü bir yol gerekiyor. filistin halkının çoğunluğu yeni bir yoldan yana. çünkü bu davayı sürdürdüğünü iddia eden her iki örgüt de maalesef kendi halkını değil, kendi çıkarları ve silahlı güçlerini düşünüyor. ayşe karabat’ın deyimiyle “filistin haklı davası, tarihinde böyle ağır bir ihanet görmemişti”. evet, bu ihanetin bedeli filistin için ağır olacak. ama sadece filistin için değil israil ve diğerleri için de…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler