Ana içeriğe atla

Ağaçların Kokusu Sergi Metni


Kwahulé'nin tiyatro metinleri bir çok iç içe geçen alandan oluşan parçalanmanın nitelikleriyle birleşerek kendini kurar. Kwahulé'nin metinlerinde yaşadığı Afrika’daki iç savaşın dehşetini  Avrupa’da yaşayan Afrika kökenli halkların diasporik olarak tariflenebilecek “Yeni Dünya” olarak nitelendirilebilen, bir deneyime, psişik bir uzama gönderme yapar. Örneğin Bira fabrikası, anlatım tarzı olarak Kwahulé'nin karakterleri, caz müziğinin doğaçlama nabzını rezonans eden riff’ler ve rötuşlarla konuşmaktadır. Metinlerinde Afrika’ya verilen hasarı temsil eden şiddetli bir dünyayla yüzleşmeyi görünür hale getirmek için abartı ve gerçeküstü dokunuşlar yoluyla, giderek genişleyen bir küresel göçmen sorunsalına gerçekliğini ötekileştirmeden mercek altına alır .Oyunlarının tematik bağlamı, , yoksulluk, sürgün kapitalist açgözlülük, çarpışma ve “ötekinden” korkma - yani “ötekinin” ne şekilde tanımlandığı ile ilişkili bir bütüne gönderme yapar.

İnsanın doğa üzerindeki hegemonik ilişkileri doğa üzerinde egemenlik kurmasıyla başlamış, kapitalizm aracılığıyla insanın insan üzerindeki hegemonyasının sonsuz bir tiranlığa dönüşmesine vardırmıştır. Kapital gölgesini satamayacağı ağacı keser. Koffi Kwahule’nin yazdığı “Ağaçların Kokusu” adlı oyunundan yola çıkarak aynı isimle bir oluşan sergi projesine “bir parçalanma deneyimine” tanıklık eden  dört farklı disiplini kullanan sanatçıya  ilham oluşturuyor.

Bir sürgün ait olamama hali Kwahule’nin görünür kıldığı  bir parça olma bilinci olarak  sanatçıların eserlerini bir anlamda “kırık parçalarını” kendi içinde toplamaları  anlamında kurucu bir aynaya dönüşmektedir. Sergi bu  anlamda dağılma ve kırılma deneyiminin kendi sonluluğunu içinde kararsız ve istikrarsız   bir sürüklenişin sanatçıların çalışmalarında aşınmış ve yorgun sınırlarını zorlama deneyimi olarak okunabilmektedir.

Moda sahnesinde sergilenecek olan “Ağaçların kokusu” isimli oyun ile beraber insan ve doğa kavramlarını bir kez daha düşünmek için izleyicileri tiyatro ile resim disiplinlerinin bir arada olduğu bu tekinsiz yolculuğa davet ediyor.

Ağaçların köklerinde gizlenmiş olanı bulmak için...

Sanatçılar; Adekan,  Dilara Göl, Kübra Ayyıldız, Petuk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler