Ana içeriğe atla

PAPERCUT AGAIN






21 Ocak, 2014 - 1 Mart, 2014



Mehmet Dere işlerinde kendi ifadesiyle "görünmez hikayeleri" toplamayı sever. Dere için bir bütün genellikle küçük parçalardan oluşan bir zamanda yolculuktur. Dere gerçeklikle olan hesaplaşmasında ve gerçekliği üretme noktasında bu yönüyle işlerini sürekli besler. Toplumsal adaletsizlik, direnme ve hayatta kalma politikaları; Sanatçıya ait dışarıdan bir gözlemin eseri olarak değil, yakın mesafeden yaşam pratiğinin tam içerisinden bir bakışın eseri olarak işlerin atmosferini oluşturur. Bütün bu olan bitene karşı geliştirilen refleksif dirençten kaynaklanan bu yapı kimi zaman trajikomik kimi zaman da sabır ve acı ilişkisi üzerine odaklanılarak kesintisizce, ibadet eder gibi tekrar tekrar işlenir ve izleyiciye sunulur.

Papercut

Mehmet Dere'nin Papercut isimli yerleştirmesi 65 adet desen çalışmasından oluşuyor. Sanatçının bu çalışması spesifik olarak bir konunun üzerine odaklanmaktansa bir sürecin ortaya koyulması üzerinden şekillenmiştir. Eserin çıkış noktası sanatçının Türkiye'de bulduğu, Fransızca öğrenen birinin el yazısıyla yazdığı bir çalışma defterine dayanmaktadır. Dere, 2009 yılında Fransa'nın Saint-Cirq-Lapopie kasabasında katıldığı rezidans sırasında defter üzerinde çalışmaya başlayarak, içinde yer alan kelime ve cümlelerin ifade ettiği anlam(sızlık) üzerinden Google'da görsel aramaları yapmıştır. Bu aşamada karşılaştığı görsellere müdahale ederek kimi zaman Warhol gibi kültürel bir ikonu dönüştürürken kimi zamansa, sadece bir hayvan silueti gibi açık bir referansı bulunmayan imgeleri manipüle ederek sunmaktadır. Dolayısıyla sanatçının bulduğu görsellere müdahale etmesiyle şekillenen bu desenler defterdeki cümlelere tekabül ederken, kurmuş olduğu kavramsal bir ilişkiden ziyade karşılaştığı bir durumun sürece aktarılmasıyla üretilmiştir. Böylelikle yerleştirmedeki her bir desen, seçimin rastgeleliğiyle beraber parçalanmış bir yapıya gönderme yapar.

- See more at: Zorlu Center PSM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler