Ana içeriğe atla

''Ben senin yerinde olsam Mehtap''




Ben senin yerinde olsam mehtap

NUR MUSKARA

49A, 12 Temmuz-12 Agustos 2010 tarihleri arasında Nur MUSKARA' nin son donem urettigi islerini agirliyor.Nur MUSKARA kendi dunyasinda kurdugu ozel deneyimleri fotograf yoluyla paylasima acan bir sanatci.Gundelik yasamdaki hissettigi degisimler uzerine bagimsiz bir neseyle ve tarafsiz bir gozle egiliyor.Ben senin yerinde olsam mehtap, kendi icinde bir yol olan bu seruvenin sonucu olarak ortaya cikti.





Kendi cumleleriyle:

"Olağan/önemsiz gibi duran, ortaya çıkan çeşitli görüntülerin, daha doğru bilgi verdiğini, tarihle bağlantılı ve neşeli olduğunu gördüm.
Bunların bir derdi olduğunu anlamak bazen zor olur. Çünku genellikle çoşku ve neşe çalışmak için gereklidir; ama neşe nedir ve nerededir?
Çelişkiler arasından nasıl çıkar?"


Mehmet DERE Kurt & KUZU





Bugun Tanri facebook hesabi kullaniyor olsaydi statusune ne yazardi?
Suphesiz siz cahil bir kavimsiniz.)
Peki statusu degisirmiydi ,bizden begenmemizi istedigi sayfalar olurmuydu?,


21.yy da artik imge ekonomisi tarafindan belirlenen bir medya caginda yasiyoruz.Bu gerceklik icinde toplumsal yapilarin ve kulturel temsillerin ayni zamanda toplumsal deneyimin degistigini gozlemleyebiliyoruz.Oznelligimizi olusturan anlam ve yasantiar donusume ugramaya devam ediyor.Kisacasi artik hepimiz izleyiciyiz. Izleyici olmak: ahlaki anlamda bir taniklik, bir yandan da diger ahlaki ve politik varsayimlar karsisinda duyarli olmayi gerektirir. Oysaki bugunun dunyasinda artik cekilen ''acilari seyretmek'' yada ''okumak '' ozellikle baska bir yerdeki acilar soz konusu oldugunda bir eglence bicimi haline gelmistir.Bu kotuluk ve kotulugun dogasi uzerine hicivsel bir postmodern KURT & KUZU hikayesine donusuyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler