Ana içeriğe atla
Birisinin açtığı kapı
Birisinin kapattığı kapı
Birisinin oturduğu sandalye
Birisinin okşadığı kedi
Birisinin ısırdığı meyve
Birisinin okuduğu mektup
Birisinin devirdiği sandalye
Birisinin açtığı kapı
Birisinin gene koştuğu yol
Birisinin geçtiği orman
Birisinin kendini attığı nehir
Birisinin öldüğü hastane.

JacquesPrever(Mesaj)

Hıhı.
Aynaya attığım uzun tembel Eylül bakışı da doğruladı beni.
31 yaşındayım ve burnum gittikçe yaşlanıyor.
Kemerin bir parmak kadar altında başlayıp bir parmak kadar da aşağıya iniyor: orda da kesiliyor.
Allahtan burnumun geri kalan kısmı oraya oranla daha genç.
Acaba kızlar benden bu yaşlı burnumla da hoşlanırlar mı.
Ah, o kalpsiz orospuların sesini duyar gibiyim!
"Çok hoş bi' herif ama burnu çok yaşlı."
Richard Brautigan(Burnum gittikçe yaşlanıyor)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler