Ana içeriğe atla

Kendim ve İşlerim hakkında


…Bence insan kendi hayatını da,başkalarının hayatını da merak etmeli.Bence yapabileceği,yapması gereken bazı şeyler var.Her şeyden önce,insan olan bitenden dolayı başkalarını suçlamamalı,her zaman sorumluluğu kendi üzerine almalı.Bunu genel olarak söylüyorum.Dünya başını almış gidiyor,sende bu dünyanın içindesin.Bu durumda dünyanın nereye doğru gittiğini bulması gereken sensin.Başkaları ayağının altına halı serip hazırlasın diye bekleyemezsin.Bu söylediğim şey kulağa aptalca gibi geliyor ama önemli.Dış dünya ile daha barışık olmanı sağlıyor bir anlamda.Diğer insanların yaptıklarına saygı gösteriyor ve onlarında büyük çoğunlukla olup biteni anlamaya çalışan,biçareler olduğunu fark ediyorsun.Bu bir tür budist merhamet hali geliştirmeye benziyor..Tabi her şeyin sonu var bu biliniyor ama bu kendi başına bir son değil.Ben yapabileceğim ne varsa yapmam gerektiğine inanırım.Tüm yaptıkların,nasıl desem,büyük ölçüde geçicidir,içinde yaşadığınız zamana bağlıdır…Ben bu geçiciliği derinden hissediyorum,bir şeyler yapmaya çalışıyorum,başarılı olmaya değil.Elimden geldiğince eğlenmeye, elimden geldiğince hayatta kalmaya çalışıyorum, ama hayatta kalmak ve eğlenmek için de elden geldiğince duyumsamak gerekir,duyumsamak içinde bilmek.Gerçekte hayattan çok şey çaldığımı yada topladığımı düşünüyorum.Ama bunlardan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum.Yaptığım şeyler sonuçta yararsız şeyler.Onları topladığım anlar zamanı durdurabilmek,bu geçicilik duygusuna set çekebilmek için ilginç tabii.Ancak bu keşif anı geçtikten sonra ilginç olmaktan çıkıyor..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler